– EGEMEN DEVLETTEN TAŞERON DEVLETE –
Tarih, sınıf kavramıyla tanıştığında “devlet” kavramıyla da tanışacaktır. Bu olgu toplumlar için daha önceki tarihlerinde tanık olmadıkları yeni bir durumdur. Devlet, sınıflı toplumların ürünüdür ve işlevi egemen sınıfların iktidarı etkilemekten uzak ve mülkiyetten yoksun kesimler üzerindeki baskı ve sömürü aygıtıdır. Bundan önceki yaşamlarında “özgür” olan insan toplulukları bundan böyle köle, “bağımsız” olan yaşamları, sahiplerine bağlı, alınır-satılır bir metadır. Köleci toplumlarda meta, feodal toplumlarda feodal beylerin karın tokluğuna çalıştırdıkları bir maraba, kapitalist toplumlarda emeğini pazarlayarak geçinen sözüm ona “özgür” bireydir. Toplumların bu durumu evrimleşmeye paralel olarak değişiklikler gösterse bile, özel mülkiyete bağlı üretim ilişkileri sürdüğü sürece, toplumlar üretim ilişkilerinin tabiatına bağlı olarak şekillenen ve özel mülkiyet sahiplerinin hâkimiyetlerindeki devlet yapılanması özel mülkiyeti koruma aracı olarak süregelmiştir ve sınıfsız topluma geçinceye kadar bu durum böyle devam edecektir. Toplumsal sınıfların belirlediği toplumsal evrimleşmenin bilinen bütün aşamalarında “sınıf” gerçeğini atlayarak devlet tanımına girmenin övgü-yergi ikilemini aşamayacağı, devlete güzelleme düzmek ya da devleti toplum ötesi ve üstü korku nesnesi ya da “hami” bir araç olarak görmek açmazına düşmek içeriğin üstünü bilerek kapatmak olacaktır ki böyle bir yaklaşım bir çok şey söyleyip de hiçbir söylememek, yani demagoji yapmak anlamına gelecektir. Devleti sınıfsal içeriğinden soyutlamak, üzerine oturduğu üretim ilişkilerinden bağımsızlaştırarak sosyal, politik, kültürel olayları açıklamaya girişmek, devletin donmuş, kutsiyet kazanmış, toplumun bütününün devleti, mutluluk kaynağı ve yaşamın garantisi, dokunulmaz ve değişmez bir karmaşıklar bütünü olduğuna ilişkin ahkâmlar, ilk çağ filozoflarının “ideal devlet” dogmalarını tekrarlamaktan başka bir anlamı taşımayacaktır. Devlet, maddi bir temel üzerine doğan, maddi temelin evrimleşmesine göre evrimleşen canlı bir organizmadır. Doğar, büyür, gelişir ve ölür. Bu maddi temel üretim ilişkileridir. Devletin üzerinde kurumlaştığı hâkim üretim ilişkileri varlığını özel mülkiyetin aldığı biçimlere göre evrimleşerek sürdürecektir. Bu temelin dağılmasıyla devlet de dağılacaktır. Dağılan devletin yerini, eski üretim ilişkilerinin bağrından doğan, gelişen, giderek hâkim hale gelen ve eskiyi tasfiye ederek kendisi hâkim hale gelen yeni üretim ilişkilerinin niteliğine uygun olarak özel mülkiyetin el değiştirmesine bağlı olarak değişen “yeni devlet” de buna göre işlevini yerine getirecektir.
Konu bütünlüğü açısından “devlet” kavramının ilişkilendirildiği üretim ilişkileri ve özel mülkiyet biçimlerine göre şekillenen tarihsel süreci sınıflı toplumların tarih sahnesine çıkışından itibaren ele almak daha uygun olacaktı. Ancak, yazının amacı diğer sınıflı toplumların evrimleşme sürecine kıyasla oldukça hızlı değişim gösteren ve içinde yaşadığımız döneme damgasını vuran, “küresel kapitalizm” aşamasında, sınıflar arası ilişki ve çelişkilerin analizi açısından “devlet”in irdelenmesidir. Kapitalizmin geçirdiği aşamalarda gösterdiği değişime göre özü değişmeksizin işleyişi değişen kapitalist devletin küresel kapitalizm dönemindeki işleyişinin anlaşılması için irdelemeyi kapitalizmin ilk evresini teşkil eden serbest rekabetçi kapitalizm döneminde devletin fonksiyonlarını ve işlevinin gözden geçirilmesi gerektiğini düşünmekteyiz. Hemen belirtilmelidir ki kapitalizmin farklı dönemlerinde farklı işleyiş biçimlerine sahip olmasının nedeni sermaye birikim rejimlerinin farklılaşmasıdır. Bu olgu sınıf ilişki ve çelişkilerinin de niteliğini belirleyecek, sınıf mücadelesinde ayrışan katmanların birbirlerine yaklaşımları, birbirleri içinde erimeleri ya da birbirlerinden uzaklaşmalarının, yani devrimde sınıfların mevzilenmesinin de temel sorunudur. Kapitalizmin aşamalarındaki değişim gözlemlenmesi asıl olarak sermaye birikim rejimlerinin gözlemlenmesidir. Kapitalizmin değişim aşamaları Kapitalizmin genellikle bunalım ve krizlerden çıkma dönemlerine denk düşmektedir. Bunalım ve krizlerin derinliği devrimci durumların objektif koşullarının yaratıcısıdır. Küresel kapitalizm dönemi bütün yer kürede içsel bir olgu haline gelmiş, bütün yer küre açısından da devrimci durumun objektif koşullarını yaratmıştır.
SERBEST REKABETÇİ KAPİTALİZM DÖNEMİNDE DEVLET
Her ne kadar konuyla ilgilenenler kapitalizmin özünün “serbest rekabet” olduğunu iddia etseler de bu tespitin “kapitalizmi mazur gösterme” zorlaması olduğunu düşünmekteyiz. Gerçekte, ilkel kapitalizm dönemi dışında, alanlarında mal ve hizmet üreten bütün kapitalist işletmelerin pazarlarda serbest rekabet üzerinden gelişip varlıklarını sürdürmeleri, serbest rekabet üzerine işlediği iddia edilen kapitalizmin ruhuna aykırıdır. Kapitalizm, içinde bulunduğu dönemin olanakları ölçüsünde tekelleşmeye meyillidir. Aynı Pazar için üretim yapan firmalardan sermaye ve Pazar bakımından daha gelişmiş olanlar, daha zayıf olanları yutarak, yuttukları firmaların Pazar paylarına el koyarak büyür ve gelişirler. Kapitalizmin “iktisadının detaylı irdelenmesi” bu konunun dışındadır. Başta da belirtildiği gibi yazının amacı kapitalizmin farklı işleyiş dönemlerinde devletin aldığı biçimlerin incelenmesidir. Bu nedenle de, devletin üzerine oturduğu üretim ve bölüşüm, devlete sahip olan burjuvazinin özel mülkiyete sahip olmaktan kaynaklanan artı değer sömürüsü üzerinde ancak konunun anlaşılmasına yarayacak kadar ile durulacaktır.
Devlete egemen olan sınıf burjuvazidir ve burjuvazi gerçekten gerek ulusal sınırlar içinde, gerekse ulusal sınırlar dışında diğer uluslara karşı bağımsız ve egemendir. Ancak bu egemenlik burjuvazinin iktidarını pekiştirme araç ve amacının da diğer adıdır. Burjuvazi, “Ulusal karakterli” bu egemenlik vasıtasıyla ulusal pazarlarda semirilip gelişmekte, iktisadi ve siyası olarak güçlenmektedir. Feodalizmin dar pazarlarını yıkan kapitalizm, büyük yerleşim yerlerinde hızla gelişmekte, kırdan kente iş bulma umuduyla gelen kalabalıklar ucuz işgücü oluşturmakta, kentlerin çevresinde gecekondular yayılmaktadır. Ağır ve uzun çalışmaların karşılığı karın tokluğuna bile yetmeyen ücretlerdir.
Devlet burjuvaziye bakan yüzü, burjuvazinin aynı ya da farklı alanlarda üretim yapan kesimlerine eşit mesafededir. Devletin asıl görevi kapitalist işletmelere ihtiyaç duyduğu kredileri sağlamak, kitlerin iç pazardaki tüketimini teşvik etmek, düzenlemek ve denetlemektir. Kitlelere bakan yüzü ise uzun ve ağır çalışma koşullarının ve karın tokluğuna düşük ücretlerin yarattığı memnuniyetsizlikleri baskılayarak burjuvazi adına “düzeni sağlamaktır”. Kapitalizmin bu döneminde işçi sınıfının mücadele alanı ağırlıklı olarak uzun ve ağır çalışma koşullarına ve düşük ücretlere karşı ekonomik amaçlı bir araya geldikleri, siyasi iktidar talebi olmayan tepkisel ilkel örgütlenmelerdir. Belli kentlerde ya da belli bölgelerde bir araya gelen işçilerin tepkisel hareketleri giderek daha geniş bölge ve kentlere yayılacak, ilkel örgütlenme biçimleri daha bir derli toplu, daha bir örgütlü hale gelecektir. Fabrikalarda ya da diğer üretim birimlerinde başlayan kitlesel hoşnutsuzluklar “devletin zor güçlerince” fiilen bastırılacak, işçi önderleri, sendika yöneticileri tutuklamadan öldürülmeye, idam edilmeye varan bir devlet zoruyla yüz yüze gelecektir. Kolay kolay bastırılamayan direnişler siyesi içerik kazanacak, siyasi iktidara talip olmanın filizleri uç vermeye de başlayacaktır. Bu dönemde işçi sınıfı mücadeleyi adeta karanlıkta el yordamıyla deneye deneye öğrenmektedir. Birçok kez yenilgiye uğrayan sınıf hareketi giderek siyasal bilinçle donanmaya, siyasi iktidara talip olmaya ve bunun mücadele araçlarını yaratmaya başlayacaktır. İşçi sınıfı siyasi iktidara talip eylemleri nedeniyle devletin çıplak zoruyla yüz yüze gelecektir. Ne var ki bu dönemde işçi hareketinin halkın diğer kesimlerinden destek gördüğünü söylemek zordur. Sömürünün temel biçimi artık değer sömürüsüdür ve sömürünün bu türünün muhatabı sadece üretimin içinde olan işçi sınıfıdır. Kapitalizm kitlelere yeni iş alanları sunmakta, yaşamı kolaylaştıracak teknolojik ürünler kitlelerin yaşamlarına girecek ve işçi sınıfı dışında kalan kesimler için bir memnuniyet verici hava kendini hissettirecektir. Denilebilir ki bu dönem işçi sınıfı hareketi ile halkın geri kalan kesimlerinin desteğin göremeyecektir. Her iki kesimin de talepleri farklıdır. Kitleler, yeni teknolojik araçların üretime uygulanması ile yaşamlarını kolaylaştıran kapitalizme adeta minnettar iken, fabrikaların duvarlarının arkasında farklı bir tepki büyümektedir. Devlet, bu dönemde işçi sınıfının henüz kendiliğindenlik sınırını aşamayan eylemlerine tahammül edemezken, sınıf hareketine karşı diğer halk kesimlerinin desteğini sağalmaktadır. Sınıf hareketi kitlesel hareketlerden izole edilmiş durumdadır. Sınıf ve devletin yalın biçimde yüz yüze olduğu bu dönemde devletin fonksiyonu bütün zor güçleriyle işçi sınıfının eylemlerinin bastırılmasına yöneliktir.