Melankoli ve İntiharın Şairi: GERARD DE NERVAL

19. yüzyıla gelinceye kadar, toplumsal değişim nispeten yavaş ve sancısızdır. Toplumsal değer yargıları yerine oturmuş, kişilere önceden dağıtılan roller “ içselleştirilmiş” ve toplumun her kesiminde genel kabul görmüştür. Aşağı yukarı herkes, kimlerin nasıl davranacağını bilmekte ve bu “ bilinebilirlik” içinde marjinal, şaşırtıcı davranış biçimlerine genel olarak rastlanılmamaktadır.18. yüzyıla kadar olan edebiyat ve sanat eserleri ile,, eserlerin yaratıcıları ve kahramanlarının davranışları da bu “ genel kabul görmüşlük” çerçevesinde cereyan etmektedir. Sanatçıların yaşam tarzlarında ve sanat eserlerinde şaşırtıcılığa pek rastlanılmamasının nedeni budur. ( Bu genellememiz elbette, başat ve baskın sanat akımları ve sanatçıları için geçerlidir. Bu tanımlama içine girmeyen, bu dönemde “ruşeym” halinde bulunan sınıf sanatı ve sanatçılarının tema ve yaşam biçimleri-Herzen,Çernişevski, Belinski v.b-elbette bu tanımlamanın dışındadır.)

 

          19. yüzyıl tarihsel ve toplumsal alt-üst oluşların çağıdır. Açımlamaya çalıştığımız Nerval ve sanatını, bu çağın karakteristiği içinde, yazarı çevreleyen ve bilincini şekillendiren maddi gerçekçiliği içinde ele almanın ve sonuçlara varmanın ve bazı çıkarımlarda bulunmanın doğru yöntem olacağını düşünüyoruz.

          Bilindiği gibi 19. yüzyıl burjuvazinin tarih sahnesine çıktığı çağdır. Bu döneme gelinceye kadar, burjuvazi, gelecekte toplumsal yaşamı şekillendirecek ve üzerinde ekonomik, politik, kültürel ve estetik değerleriyle egemenlik kuracak bir sınıf olarak  feodalizmi ve onun temsil ettiği aristokratik yaşam biçimini, sanatsal ve artistik değer yargılarını alt-üst edecek sınıf olarak, o güne kadar ekonomik ve politik birikimini tamamlayacak ve bu çağda egemen bir sınıf olarak toplumsal yaşamda yerini alacaktır. Burjuvazi, sadece toplumsal yaşamın ekonomik alanını kendi sınıf çıkarları doğrultusunda yeniden düzenlemekle yetinmeyip, binlerce yıl süren yerleşik değer yargılarına da alt-üst ederek feodalizmle bu alanda da hesaplaşacaktır. Ancak, toplumsal devinim öylesine hız kazanmıştır ki, burjuvazinin egemenlik alt yapısını oluştururken kendisini sınıf olarak tarih sahnesine taşıyan kapitalist üretim biçimi, kendi içinde ve kendisine karşı ve tamamen farklı egemenlik ve değer yargılarını da beraberinde getirecektir. Gerçi, başat çatışma bu dönemde aristokrasi ile burjuvazi arasındadır ve üstünlük burjuvazidedir, ancak, burjuvazi de alternatifsiz ve “mutlak güç” değildir. Burjuva üretim biçiminin ürünü olan işçi sınıfı da zaman olarak burjuvazinin hemen ardından kendi değer yargılarıyla toplum yaşamında yerini almakta gecikmeyecektir. Öyle ki, Burjuvazi ile Aristokrasinin değer yargılarındaki çelişkinin derinliği ve uzlaşmazlık, burjuvazi ile işçi sınıfının değer yargılarındaki çelişkiden daha daha uzlaşmaz değildir. Burjuvazi toplumsal yaşamın bütün alanlarında estetik ve artistik değer yargılarını pekiştirip toplumda genel kabul görmesini sağlamadan, işçi sınıfının karşı koyuşuyla yüz yüze gelecektir. Yukarıda özetlemeye çalıştığımız maddi çerçeve içinde, toplumsal yaşam birbirini takip eden, birbirinden farklı ve birbirini yadsıyan, oldukça hızlı değişimleri de beraber yaşamaktadır ve bu süreçte taşlar yerine konmadan, bir yaşam biçiminin kabullenilmesi için gereken zaman geçmeden başka bir sınıf başka bir yaşam biçimi ile toplumsal yaşama karışmaktadır. Bu hızlı değişim, olaylara ve sınıfsal açıdan bakma yetisinden yoksun bireylerde şaşkınlık yaratmakta ve psikolojik olarak ruhsal dengelerini sarsmaktadır. Özellikle, toplumun aydın kesimleri ruhsal dünyalarında adeta “ psikolojik travma” yaşamaktadır. Alt-üst oluşların maddi temelini anlamak yerine, umutsuzluk, hiçlik, metafiziğe sığınma, melankolik ve nevratik ruh hali bu dönemin sanatçılarının ortak karakteristiği olarak tanımlanabilir. Bu dönemin sanat yapıtlarına damgasını vuran, dönemin hızlı değişiminin, değer yargılarının alt üst oluşunun sınıfsal temelini kavrama yeteneğinden yoksun sanatçıların, bu ruh haliyle ürettiği sanat ürünleridir. Bu tanımlama bir övgü ya da yergi olmanın ötesinde, olanın maddi tespitidir. Nervali ve sanatını anlamak da, sanatsal üretimini gerçekleştirdiği dönemin maddi, toplumsal ve psikolojik çalkantılarını ve bu çalkantıların, sanatçının ruhsal yapısına ve sanat ürününe yansıyış ve etkisini anlamayı gerekli kılmaktadır. Özetlersek, burjuvazi, tarih ve toplum sahnesine çıkmasıyla, ekonomik, politik ve siyasal egemenliği ele geçirmekle yetinmeyecek, kendini var eden kapitalist üretim ilişkilerine uygun sanatsal ve artistik değer yargılarını da egemenlik biçimiyle uygun ve uyumlu olarak ikame edecektir. Nerval, tarihsel ve toplumsal açıdan, Feodalizmden Kapitalizme, Aristokrat değer yargılarından burjuva değer yargılarına geçiş döneminin sanatçısıdır. Aristokrasinin, sanatı ve sanatçıyı koruyup kolladığı, sanatın pazar üretimine dönüşmediği geleneğinin yıkıldığı, sanat üretiminin meta üretimine dönüştüğü dönemin şairidir ve iki değer yargısı arasında kalışı, diğer sanatçılar gibi Nervali de şaşkınlığa uğratacaktır. Bu anlamda 19. yüzyıl sanatçılar açısından bir ruhsal çöküş, bunalım ve huzursuzluk çağı olacaktır. Çağına ve yaşama duyarlı sanatçıların, böyle bir çağda ortak paydalarının “melankoli “ ve giderek intihar olması şaşırtıcı değildir.

Bilindiği gibi “klasizim” , zaman olarak oldukça uzun bir dönemin sanat anlayışı olarak “ tartışılmazlığını” korurken, 19. yüzyılın başlarında ,yukarıda özetlemeye çalıştığımız toplumsal alt üst oluşla birlikte sanata damgasını vuran akım “ Romantizm” olacaktır. Klasizimde, Aristokrasi vardır ve kahramanlar da hep Aristokrat çevrelerden seçilecek ve Aristokrat yaşam biçimi yüceltilecektir. Burjuvazinin egemen sınıf olması ile birlikte, burjuva özgünlüklerin tabana yayılması ile birlikte, sıradan insanlar sanat ürünlerinin öznesi olarak sanat yapıtlarında yerini alacaktır. Burjuva özgürlüklerin geniş yığınları etkilemesiyle birlikte, bu durum sanatçıları da etkileyecek ve sanat akımları birbiri peşisıra birbirinin içinde ve yan yana var olacaktır. Romantizmde, “gerçeklerden kaçış”, “ düşler dünyasına sığınma”” mistik alanlar arama” ana tema olarak işlenecektir. Romantikler duyguları ve sezgileri, öne çıkaracak, devamı olan sürrealizm ve sembolizimde bu kaçış derinleşerek devam edecektir. Yaşamın karmaşık sorunlarından bezginlik, sorunlara çözüm üretme bilincinden yoksunluk karamsarlığı, melankoliyi kamçılayacak ve bu eğilim giderek intihar noktasına dek uzanabilecektir. Nervalin intiharının, aşık olduğu kadın Jenny Colon’un başkasıyla evlenmesine bağlanması, gerçeğin,  yukarıda aktarmaya çalıştığımız yanının görmezlikten gelinmesidir. Nervalin ve ardıllarının bunalımını ve melankolisini aşağıya aktardığımız, aşık olduğu kadın Jenny Colon’a yazdığı  şiirde izlemek mümkündür:

“Ben zifiri karanlık-ben ki dul-çaresizim
Şatosuna el konmuş,ben, Aquitaine prensi
Tek yıldızım da öldü,şimdi yaldızlı sazım
Taşıyor melankolinin kara güneşini

Mezarındaki güzel, sana geçiyor nazım
Ver bana Puassileppe’i , İtalya denizini
Nerde gülle asmanın kucaklaştığı üzüm
Ver bana yüreğimin hoşlandığı çiçeği

Amour muyum,Phoebus mü? Lusigan ya Biron mu
Öpmüştü kraliçem , hala kırmızı alnım
Syrene’in mağarasında tatlı düşlere daldım

Utkuyla geldim geçtim iki kez Acheron’u
Dile getirdim tek tek çalıp Orphee’nin lirini
Perinin, ermiş kızın hazin iniltilerini”

Aynı çağın sanatçılarından Novalis intihar ettiğinde 29 yaşındaydı.Yarım kalan romanında, rüyasında gördüğü mavi bir çiçeği aramaktadır.”Geceye  ezgiler” adlı eserinde gizemli karanlığa hayranlığını dile getirmekte, doğanın sırlarına ulaşmanın yolunu insanın “ içine kapanmasında” aramaktadır. İngiliz şair Shelly 30 yaşında intihar etmiştir. “Yalnızlığın ruhu” adlı yapıtında, yalnızlığa övgüler düzmekte, “ içe kapanmayı” öğütlemektedir. Yine İngiliz Şairi Keats 26 yaşında veremden ölecektir. Melankolinin güzellik olduğunu söyleyecektir. İtalyan şair Leopardide kötümserlik üst düzeydedir ve her şeyden kaçıp kurtulmayı, yalnızlığı, umutsuzluğu şiirine konu edinmiştir. Yaşamın başarısızlığına inanmıştır. Örneklemeleri şairlerden seçmemiz, diğer sanat alanlarında üretim veren sanatçıların bu eğilimin dışında kaldığı sonucuna götürmemeli. Müzisyen Çaykovski ve Schumann da aynı trajik sonu paylaşacaktır. Çaykovskinin melankolisinde umutsuzluğa saplanmış bir kişiliğin çığlıkları görülürken, Schumann sanrılarla yaşamış ve Ren nehrine atlayarak intihar etmiştir. Chateaubrined kurulu düzeni yadsımış, ancak yerine koyacağı bir şey önermemiştir. Kurulu düzenden hıncını, düzene kin tutarak alacağını düşünmüştür. Aynı şeyi Lamartin için söylemek mümkün. Sanat üretimini “ yokluk ve hiçlik” üzerine kurmuştur. Ressam Van Gogh’un çıldırmaya varan melankolizmi bilinen hikâyedir. İntihar eden melonkoliklerin en trajik olanı Fransız şair ve yazarı Nervaldir. Sanata yaklaşımıyla Sembolizmi ve Sürrealizmi etkilemiş, çağdaş Fransız şiirinin kurucularındandır. 1808 yılında Pariste doğmuş, 1855 yılında aynı kentte ölmüştür. Sanat yaşamında, Parnasizmin kurucularından Theophile Gautier ile tanışması dönüm noktasını oluşturacak ve “Romantizme” ilgi duyacaktır. Goethenin “Faust” unu çevirerek sanat ve edebiyat çevrelerinde tanınmıştır.. Jenny Colon ile tanıştı ve aşık oldu. Jenny Colon’un başkasıyla evlenmesi, Nervalin ruhsal bunalımını derinleştirdi ve adeta Jenny, Nerval için bir “düş kişisi” oldu. Ruh sağlığı giderek bozulan Nerval, bir çok kez ruhsal tedavi gördü, ancak ruh sağlığı giderek bozuldu. Bir çok ülkeye yaptığı gezilerini “ Doğuya yolculuk” adıyla kitaplaştırdı.Yaptığı yolculukların birinden dönüşünde ruh sağlığı iyice bozulan şair, Pariste, 1855 yılında  kendini elektrik direğine asarak intihar etti. Nervalın şiiri, bizde Ahmet Hamdi Tanpınar, Ahmet Haşim gibi şairleri etkilediği gibi, dünya edebiyatında da bir çok şairi etkilemiştir.

gaziantep escort
gaziantep escort
erotik film izle

Yer işareti koy Kalıcı Bağlantı.