Ulusal Kapitalizmden Küresel Kapitalizme-27

Peki ama küresel kapitalizmin irili ufaklı  merkez ve bağımlı ülkeler burjuvazilerinin kopardığı bu gürültü neyin nesidir, bu hırçınlaşmanın anlamı nedir?.  Kestirmeden şu söylenebilir: Çelişkinin çifte karakteri…

Birincisi; sistemin yapısal bunalım ve krizlerinin süreklilik kazanmasıdır. Gerçekten, sermaye birikim süreci ulaşmış olduğu aşama itibariyle, kapitalist sermaye kimliğinden uzaklaşmıştır, daha doğrusu kapitalist sermayeye sanayi sermayesidir ve sermaye birikimi reel alanlara yapılan üretken sermayenin sömürüsü sonucu oluşmuştur. Küresel dönemde sanayi sermayesi, reel yatırım alanlarından uzak, istihdam yaratmayan, banka, bono, borsa gibi alanlarda şişen finans sermayesidir. Yerinde olarak bazı bilim adamlarının ironik tanımlamasıyla “kumarhane” sermayesidir.   Oldukça şişkindir, bunalım ve krizleri de şişkinliği ile doğru orantılıdır.  Sermaye kendini var eden Pazar ve yatırım alanlarından yoksunluğu oranında zaten bunalım ve kriz taşır, ancak finans sermayesinin bunalım ve krizlerinin derinliği sanayi sermayesine oranla daha şiddetlidir ve günlük yaşam alanlarında hissedilecek kadar yaygın ve şiddetlidir… Küresel kapitalizm döneminin başat sermaye karakteri finans sermayesi, mali sermayedir. Emperyalist aşamada bile sanayi sermayesi, içine düştüğü bunalım ve krizlerden yeni piyasalara girerek, yeni Pazar alanlarına yönelerek dönemsel bunalım ve krizlerinden çıkabilmekte iken, finans sermayesinin böyle bir şansı da yoktur. Bunun açık anlamı şudur: 20.yüzyılın son çeyreğinde,  bunalımları süreklilik kazanan kapitalizm, küresel dönemle birlikte sürekli krizler dönemine girmiştir. Bir yandan onlarca ülkenin GSMH dan daha büyük parasal değere sahip bir iki küresel şirket, diğer yandan yer küre nüfusunun yarıdan fazlasının açlık sınırının altında ya da açlık sınırında yaşayan yer küre nüfusunun yarısı… Üstelik klasik kapitalist sermayenin karakteristik özelliği olan yatırımı ve istihdamı dışlayan, üretim ve bölüşüm sürecine katılmayan bir parasal şişkinlik… Küresel kapitalizm dönemi sermayesinin en belirgin özelliği ise, sanayi sermayesinin, mali sermaye tarafından esir alınması, sistem içinde etkisizleştirilmesidir. Küresel sermayenin belirleyici özelliği budur denilirse yanılmış olmayız. Sermayenin kalp ağrısı yeniden üretecek, yatırıma dönüşecek pazarbulamamasıdır… 21. Yüzyılda ulusal sınırların ortadan kaldırılarak yerkürenin tümünü Pazar alanı olarak açmak için saldıran küresel sermayenin bunalımlardan çıkamamasının, krizlerden bir türlü kurtulamayışının nedeni, istihdam yaratacak yatırıma yönelmek yerine banka, borsa oyunlarıyla paranın sayıca çok küçük grupların elinde birikmesidir. Bunun zorunlu, kaçınılmaz sonucu olarak gelir uçurumu derinleşmektedir. Bunalımın ve krizlerin çapı, teknolojik gelişmelerin üretime uyarlanarak bundan kurtulmanın çok ötesinde ve üstündedir. Üstelik teknolojik gelişmelerin üretime uygulanması yeni istihdam alanı yaratmak, geniş kitleleri bölüşüm sürecine katmak yerine istihdam alanlarını daraltmaktadır. Kapitalist firmaların “azami karlılık” olarak göklere çıkardıkları küresel sermayenin bu politikası üretici güçlerin gelişimini olağan işleyişin ötesinde frenlemekte, üretimin toplumsal niteliği ile üretim araçlarının bir avuç azınlık elinde toplanması,sadece işçi sınıfı bazında uzlaşmaz sınıfsal çelişkilerin ortaya çıkmasının nedeni olmakla kalmayıp, aynı şiddette yer altı ve yer üstü zenginlikleri talan edilen bağımlı ülke halklarının, sömürünün yoğunlaşmasıyla gelirleri azalan, kamu harcamaları kısılan, sosyal güvenlik garantileri budanan merkez kapitalist ülkeler halklarının da tepkilerinin ortaya çıkması, sistemi hedef almasının nedeni budur.   Şayet istatistikler yalan söylemiyorsa yerküre gelirinin %85 i yalnızca sekiz firma/kişinin elindedir…

Şimdi güncele dönelim ve ülkeler yöneticilerinin politik bir malzeme olarak mı, yoksa gerçekten inanarak mı dillerine pelesenk ettikleri söylemlerine kulak verelim: “Yabancı sermaye gelsin ve ülkemizde yatırım yapsın”… Yani istihdam sağlasın, işsizlik ve yoksulluk azalsın, piyasa canlansın… Şayet bu niyetler sahih ve içten gelme ise bu çağrıyı yapanlar yabancı sermaye her derde deva, her deliği açan “Cingöz Recai’nin maymuncuğu” olmadığını hiç olmazsa yaşadıkları deney ve tecrübe ile öğrenmiş olmalılar… Medet umulan yabancı sermayenin ülke kaynaklarını kuruttuğu, yatırım yapıp istihdam yaratmak yerine olanları da alıp götürdüğünü bilmezlikten gelemezler. Ülkenin yabancı sermayeye açılmasının koşulu gümrük duvarlarının ve ithalat duvarlarının sıfırlanmasıyla ülkenin açık Pazar haleni getirilmesidir. Karsın, Erzurum’un, Ağrının hayvancılığı bitirilir, dışarıdan et ithal edilir, hayvan yetiştiricileri işsiz güçsüz büyük kentlere akın ederler ve işsizler ordusuna katılırlar, Şeker Pancarı üreticilerine kota konulur, ABD nin mısır özü kanserojen maddesi ülkeye sokulur, halkın sağlığı hiçe sayılır, tütün üretimi baltalanır, ABD nin Virginia tütününe Pazar alanı açılır. Dünyanın hiçbir yerinde yabancı sermaye ülkenin ihtiyaç duyduğu alanlara yatırım yapıp, istihdam sağlamaz, işsizliği azaltmaz. Sermayenin amentüsü kardır ve ihtiyaca değil kara yatırım yapar,  vurduğu vurgunu da alır gider…

Dahası, artık aptallık derecesinde bön olanların bile inanmadığı sözüm ona “ despotik yönetimlerin yıkılarak demokrasi getirilmesi” vaadiyle işgal edilen, savaşın yıkıcılığına terk edilen ülke halklarının oluşturduğu sayıları milyarı bulan işsiz, yurtsuz, aç sefil göçmen topluluğunun ortaya çıkması bu çelişkiyi derinleştiren faktörlerdir. Küresel kapitalizm her geçen gün büyüyen ve artan oranda yarattığı mağdurları tarafından kuşatılmakta, yer küre ölçeğinde baş gösteren protestolarla “kaçış yolları” kesilmektedir ve protestoların potansiyel kitle tabanı her geçen gün toplumun farklı kesimlerini kucaklayarak genişlemektedir. Bu olgu, kapitalizmin, yönetimin/iktidarın tabanının gündelik yaşamlarına girdiler sağlayarak “rızaya dayalı” yönetme enerjisinin ve kitlesel inandırıcılığının bittiği anlamını taşır. Merkez kapitalist ülkelerde olsun bağımlı ülkelerde olsun yönetimlerin otokratik/despotik faşizan eğilimlere yönelmesinin nedeni kitlesel rızaya dayalı yönetebilme evresini tükettiğinin açık göstergesidir ve egemen sınıflarla halk kitlelerinin arasındaki derin çelişkilere rağmen kapitalizmin yönetebilmesini olanaklı kılan “suni dengenin”devrimci durum lehine bozulmasıdır. “Sürünün hizaya sokulduğu” havuç da bitmiştir, havuç dönemi de bitmiştir. Siyasal ve fiziki zor yönetebilmenin temel araçlarıdır. Karşı devrimci zorun kitleselleşmesi, iktidarların sınıf bilinçsiz yoksul kesim siyasal destekçilerinin  bile gözünü açmakta, siyasal tecrit süreci hız kazanmaktadır. Kitlesel desteğini yitiren iktidarlar, Ordu, polis, yargı, bürokrasi gibi klasik devlet örgütlenmelerinin ötesinde ve üstünde, özel, kitleler üzerinde korku ve yılgınlık terörü estirmekle görevli  militarist örgütlenme biçimleri oluşturarak ömürlerini uzatmaya çalışırlar. Faşizmin iktidar oluşunun özel karakteri bir durumdur bu. Hitlerin SA ları, Musolininin kara gömleklileri, Franconun kahverengi gömleklilerinin yerine getirdiği fonksiyon kitlesel pasifikasyondur. Yani toplumda korku ve yılgınlığın egemen olmasını sağlamaktır. Özellikle Latin Amerikada ABD yanlısı iktidarların ayakta kalması için CİA ve Pentogon eliyle örgütlenen paramiliter milislerin yılgınlık ve korku salma terör eylemleri sonucu milyonlarca insanın öldürülmesi, kaybedilmesi ülke farkları, ülkelerin birbirlerine uzaklık mesafeleri ne olursa olsun, rızaya dayalı yönetebilme kabiliyetini yitirmiş kapitalizmin “ yönetme” modelini oluşturmuştur. Kapitalizmin yönetebilmek için faşizmden başka seçeneği kalmamıştır. Olgu küreseldir ve küresel karşı koyuş için küresel örgütlenmenin kaçınılmazlığının ifadesidir. Kapitalizm küresel dönem öncesi de faşizme başvurmamış mıdır, küresel dönem faşizminin tekelci  kapitalist dönem faşizminden farkı nedir?. Küresel kapitalizm dönemi faşizmine karşı, tekelci dönem antifaşist örgüt yapılarıyla karşı konula bilinir mi, direnile bilinir mi?

Faşizm devleti dönüştürür. Burjuvazinin meşruiyet sınırları içinde hareket ettiği, toplumun sınıf ve tabakalarının ekonomik, politik, kültürel örgütlenmeleriyle az çok söz ve karar sahibi olduğu dönemlerdeki devletin, faşizm döneminde değişmesinin, dönüşmesinin toplumsal, sınıfsal görünümü nedir?. Konuyu tartışmaya devam edeceğiz.

Yer işareti koy Kalıcı Bağlantı.

Yorumlar kapatıldı.