Ulusal Kapitalizmden Küresel Kapitalizme-30

-DEMOKRASİDEN FAŞİZME-

C) KÜRESEL KAPİTALİZM DÖNEMİNDE DEVLET:

Yazının yazıldığı gün, dünya egemenlerinin Davos’ta “Dünya ekonomik formunu” toplamaları bir tesadüf olsa gerek. Ancak dünya egemenlerinin kapitalizmin içinde bulunduğu duruma ilişkin kendi ağızlarından çıkan tespitleri ise tesadüf olmayıp, küresel kapitalizmin cepheden çekilen fotoğrafıdır.

Davos’un egemenlerinin 2018 yılı için küresel kapitalizm açısından öngörüleri şöyle: %93 ü ekonomik ve siyasi çatışmaların , %79 u askeri çatışmaların artacağını, %78 i yerel çatışmaların artacağını öngörmüşler….

İngiliz araştırma kurumu Foxamın 2017 yılı dünyanın toplam gelirlerinin %82 sinin %1 azınlığın elinde olduğuna ve yine istatistiki bilgilere göre dünyanın toplam gelirinin %50 sinin yalnızca 40 kişinin elinde olduğu ve dünya nüfusunun 3 milyar 700 bin kişisinin (yarısının) ya açlık sınırında ya da yoksulluk sınırında yaşadıkları ve %1 in gelirinden hiçbir pay alamadığına ilişkin bilgilerin doğruluğu itiraz görmediğine göre Dünya Ekonomik Formu (DEF) patronlarının öngörüleri yerinde ve doğru tespitlerdir demektir. Şayet bu tespitler bir Marksist’in tespitleri olsaydı “komünistlerin servet düşmanı” olduğuna ilişkin naraların ufku delip geçeceği kuşkusuzdu. Bu tespitler üzerinde kısaca durulmalıdır.

a)2018 yılında ekonomik ve siyasi çatışmaların artacağına ilişkin tespitin açıkça söylemek istediği şu: Kapitalist sömürünün boğazını sıktığı kitleler ayağa kalkacaktır, sınıf mücadelelerinin ivmesi yükselecektir.

b) Askeri çatışmaların artacağına ilişkin tespit ise, küresel kapitalizmin bütün yeryüzünü sistemin ihtiyaçlarına uygun pazarlar/sömürü alanlarına çevirme politikası bağımlı ve çevre ülkeleri halklarının direnişiyle karşılaşacaktır ve bu direnişler askeri zorla bastırılacaktır. Askeri çatışmalardan kastedilen bize göre emperyalist merkezli devletlerin birbirleriyle savaşacağı anlamını taşımaz. Küresel kapitalist güçlerin kendi aralarındaki çelişkinin savaşa yol açtığı koşullar değişmiştir. Ancak farklı küresel güçler bağımlı ülkelerde savaşlar çıkarırlar ve bu ülkeler halklarını kendi adlarına savaştırırlar. %78 in öngörüsü olan yerel çatışmaların artacağı öngörüsünü bu kategori içinde değerlendirmek mümkündür.

Sözünü ettiğimiz devlet, yer küredede örgütlenen, ulusal sınırları aşan bu güçlerin,  küresel kapitalizmin açıktan ve doğrudan egemenlik aracı olan aygıttır.

Peki ama Davos patronlarının “öngörmedikleri” ( öngöremedikleri değil)  nedir? Kapitalizmin kontrolsüz, denetimsiz üretiminin saldığı sera gazları salınımının iklimi tehdit ettiği,  atmosferin burnundan soluyarak doğanın dengesini alt üst etmesiyle kuraklığın hızla arttığı, gıda ve su sorunun baş gösterdiği, kıtlığın kapıda olduğu ve bu olumsuzluğun öncelikle dünya yoksullarını vuracağı, kirlenen havanın dünyanın birçok ülkesinde nefes almayı bile neredeyse imkânsızlaştırdığı, yaşam alanlarını yok ettiği, toplumsal çürümenin tarihin hiçbir döneminde tanık olunmayacak yoğunlukta  ( uyuşturucu, klinik depresyon vakaları gibi ruhsal psişik hastalıklar v.b ) tavan yaptığına ilişkin toplumun daha gözü önünde olan yakıcı sorunları,  çok iyi bilmelerine karşın farkında olmamayı yeğlemişlerdir.

Bu koşullarda, dünyanın ayağa kalkması beklenen nabzının böylesine yavaş atmasının, çoktan tarihin çöplüğünü boylaması gereken kapitalizmin hala ayakta duruyor olmasının sebebi, gücünü aldığı dayanağı nedir?.  Kısaca yanıtlayalım: Soyut olmayan, devasa, çok yönlü ve girift örgütlenmesiyle ve kapitalizmi ayakta tutmayı görev edinen, kitleler nezdinde yarattığı kutsiyeti yine kendisi yıkan Devlet…

Tarihin bütün dönemlerinde egemen sınıfların hükümranlıklarının koruyucusu olan devletin kitlelere yansıyan yüzü daha bir kapalıdır ve egemen sınıfların devlete atfettikleri “kutsiyet” kitlelerin gözünde daha bir inandırıcıdır. Küresel kapitalizm dönemine kadar da devletin“ koruyucu, hami” olduğu kitle psikolojisi “vatanseverlik” olarak inandırıcılığını devam ettirecektir. Kastedilen, devletin hükümran olan kapitalizmin üzerinde yükselen emperyalist/kapitalist devlet olduğunu belirtmeliyiz. Geri bıraktırılmış ülkelerin işbirlikçi despotik diktatörlüklerini bu kategoriye dahil etmek yanlış olmayacaktır, ancak emperyalist/kapitalizmin sömürü ve işgaline karşı ulusal/sınıfsal direnişle vücut bulmuş devletlerin bu kapsamda ele alınamayacağı açıktır ve amacımız da bir bütün olarak devletin anatomisini çıkarmak değildir.

Küresel kapitalizm dönemine kadar “kutsiyet” atfedilen kapitalist devlet bizzat kendi eliyle kutsiyet maskesini kendisi yırtıp atmıştır. Burjuvazinin kutsiyet kazandırdığı ve adeta dokunulmaz tabu olarak sunulan devlet “ulusal sınırları içinde tek ve hükümran olan devletin hükümranlığı o ülke halkına aittir.  Bu ulusal sınırlar içinde  yaşayan herkes için devletin ulusal sınırlarını korumak kutsal bir görevdir, bu kutsal görev için ölünür ve öldürülür”…

Küresel kapitalizm artık ulusal sınırlara ihtiyaç duymuyor ve kitlelerin devlete ilişkin kutsallığı da kapitalizmi ilgilendirmiyor. Küresel kapitalizm, var olduğu ulusal sınırlara sığmıyor ve bütün yer küreyi istiyor ve isteğine ilişkin örgütlenmeler oluşturuyor. Kapitalizm ve Avrupa… (Gelişim sürecinde bu kategoriye ABD. Rusya, Çin ve Japonyayı da dahil etmek yanlış olmayacaktır.)   Neredeyse eşdeş anlamlı olmuştur. Batı kapitalizmi küreselleşmeyle, yeryüzünün tamamında sömürünün ikamesine yönelmesiyle önce aşama aşama kendi içindeki “dokunulmaz” lara dokunacaklar ve Avrupa ülkeleri arsındaki ulusal sınırlar bu gün simgesel anlamın ötesinde bir anlam taşımayacaktır. AB, bu bütünleşmenin adıdır. Her bir Avrupa ülkesinin, klasik “devredilmez ve dokunulmaz” egemenlik hakları AB bünyesinde oluşturulan organlara devredilmiştir. Küresel kapitalizm daha devasa, daha etkin ve etkili ekonomik, politik, askeri örgütlenmeler oluşturmuştur. Bu örgütlenmelerin “kitlelerin yaşamıyla, sorunlarının çözümüyle bir ilgisi kalmamıştır. Tersine, küresel iktidarlarının potansiyel tehdidi olan  kitlelere karşı  ve kitlerele rağmendir.

Ufak tefek ve gidişatı engelleyecek ciddiyette olmayan sorunlar yaşansa bile kapitalizmin hedefi tüm yerküreye hükmedebilecek ekonomik, politik, askeri ve bürokratik örgütlenmeler oluşturmakta geri adım atmayacaktır. Kutsiyet bozuldu ve sınırlar kalktı. Kapitalizmin göreceli refah dönemlerinde kitlesel tabana yansıyan gelir artışındaki pay, sağlık, eğitim, sosyal güvenlik, ulaşım, gibi kamu harcamaları kısıtlanmakla kalmayıp, ücretlerin alım gücü her yıl bir önceki yıllara göre düşüş göstermekle kitlelerin devletin “ hami, koruyucu” gücüne olan güveni sarsılmış, küresel kapitalizm ete kemiğe bürünüşünün daha ilk yıllarında yerkürede ciddi kitlesel eylemlerin, protestoların hedefi olmuştur.

Artık ulusal sınırlara sığmayan, şişen, hantallaşan ve ancak bütün yeryüzünü pazar ve sömürü alanı haline getirirse “ derdine derman bulacağını uman” küresel kapitalizm bu amacına kısmen ulaşmış olmasına karşın değil hastalıklarından kurtulmak, genişledikçe hastalıkları da genişlemesiyle orantılı olarak artıyor, krizlerden çıkamıyor. Yerel savaşlar çıkararak bağımlı ülkeleri ihtiyacına uygun biçimde düzenlemeye çalışırken girdiği bataklıktan çıkamıyor, hoşnutsuzlukları her gün daha da artan kitlesel tepkileri bastırmada dolaysız zordan başka elindeki araçların hiç birisi işe yaramıyor… Yönetmek için gerek uydusu haline getirdiği bağımlı ülkelerde, gerekse merkez kapitalist ülkelerde yükselen tepkileri bastırmak için dolaysız zorun yönetim aracı olarak kullanabileceği faşizmden başka yolu kalmamıştır. Kitlelerin Irkçı ve dinsel/mezhepsel ilkel duygularını harekete geçirerek kitlesel destek sağlamaya çalışması da faşizmin kitle tabanını oluşturmak olarak değerlendirilebilir ancak. Faşizm, İlkel gericilikten beslenir. Bu nedenle yaşamın önündeki acil ve ertelenmez görev kitleleri etnik ve dinsel/mezhepsel inanışlarına göre bölmeye çalışan kapitalizmin oyunlarını bozmak, sınıfsal içgüdü ve refleksleri öne çıkarmaktır. Ülke içinde sınıf örgütlenmesinin gerçekleştirilmesi, sadece işçi sınıfının değil kapitalizmin tehdidi altında olan bütün kitlelerin sınıfsal taleplerine cevap bulabileceği toplum karşısına çıkabilecek ciddiyette adımların atılması, dünya ilerici ve devrimci hareketleriyle dayanışmanın koşullarının aranması, dünyayı ateşe atmaktan tereddüt etmeyen ateş hattındaki küresel kapitalizme karşı verilebilecek en ciddi cevap olacaktır.

Sonuç olarak, küresel kapitalizmin devleti yüzündeki inandırıcılık maskesini yırtıp atmış, sömürüye ve savaşa karşı seslerini yükselten dünya halklarının açık düşmanı ve tehdit aracı haline gelmiştir, bugün asıl işlevi de budur.

Yer işareti koy Kalıcı Bağlantı.

Yorumlar kapatıldı.