Ulusal Kapitalizmden Küresel Kapitalizme-35

-DEMOKRASİDEN FAŞİZME- 

Bu başlıktaki yazılarımızın önceki bölümlerinde ulusal egemenlikçi tekelci kapitalizmin, kapitalizmin gelişim yasaları gereği küreselleştiğini, 20.yüz yılın son çeyreğine kadar az çok parçalı görünümünü koruyan kapitalizmin 21. Yüzyıl başlarında küreselleşerek yer küre ölçeğinde homojenleştiğini vurgulamıştık. Bir başka deyişle küreselleşme tek tek kapitalist ülkeler adıyla anılan ve parçalı bir görünüm oluşturan –Alman tekelci emperyalist kapitalizmi, ABD emperyalist kapitalizmi, İngiliz emperyalist kapitalizmi gibi- ulusal kökenli tekelci kapitalizmi 21. Yüzyıldan itibaren küresel kapitalizm olarak homojenleşmiş, hegemonik kimliğini kabul ettirmiştir. Bugün ulusal kökenli tekelci kapitalizmin dünya pazarlarındaki payını küresel kapitalizme kaptırması karşısında kaybettiklerini yeniden kazanmak için atağa geçmiş görünüyor. Küresel kapitalizmin egemenliği ele geçirmesine rağmen ulusal kökenli tekelci kapitalizmin gerek kapitalist devletteki gerekse dünya pazarlarındaki gücünün tamamen kırıldığı anlamına gelmez. Devlet aygıtında ve bürokraside hala güç ve nüfuz sahibi olan ulusal kökenli tekelci kapitalizm, küresel kapitalizme karşı ataklarını devlet aygıtındaki ve bürokrasideki mutlak egemen olduğu döneme göre zayıflamış da olsa bu gücüne dayanarak sürdürmektedir. Toplumların yaşamına leşçi akbabalar gibi dalan küresel sermayenin kasıp kavurduğu kitlelerin kapitalizme karşı hoşnutsuzluğu yine kapitalizm tarafından manipüle edilerek açmazın sorumluları olarak göçmenler, farklı etnik kökenler, dinsel/mezhepsel inançlar gösterilerek sağ dalga yaratılmakta ve faşizmin kitlesel tabanı oluşturulmaktadır. Sınıfsal kitlesel örgütlenmelerin ülkeler ve yer küre çapında zayıf, etkisiz olması Küresel kapitalizm ile ulusal kökenli tekelci kapitalizm arasındaki boğuşmanın iç yüzünün geniş kitlelere anlatma olanaklarının zayıflığı, kitlelerin örgütlü mücadelesinin önünün açılmamış olması, kapitalizme kendisinin sebep olduğu yıkımdan demagoji yoluyla sıyrılma fırsatını vermektedir.

Ulusal Kökenli tekelci kapitalizm “ulusalcılığın” yeniden keşfine çıkıyor… 25 Eylül 2018 günlü BM toplantısında ABD başkanı Trump “ küreselleşmeyi reddediyoruz, Ulusalcılık doktrinine geri dönüyoruz”diye ifade edecektir ulusal kökenli tekelci kapitalizmin paniğini… Trump, Jinping, Urban, Putin gibi ulusal kökenli tekelci kapitalizmin temsilcilerinin otokrat/faşizan yönetim biçimlerine başvurmalarında da şaşılacak bir durum yoktur. Her ne kadar kapitalist sistemde birçok ülkede ulusal kökenli tekelci kapitalizm temsilcileri atağa kalkmış görünseler de küresel kapitalizm bu atağı püskürtecek örgütlülüğe sahiptir. Bu bağlamda belki simge olarak seçilmesinde bir yanlışlık görmediğimiz ABD ulusal kökenli tekelci burjuvazinin temsilcisi Trump-ve diğerleri- bir seçimle ya da başkaca yöntemlerle bertaraf edilirken, İngiliz ulusal kökenli tekelci burjuvazisinin küresel sermayeye tepki olarak başarmış göründüğü “Brexit” “AB den çıkma” politikası sonuç vermeyecek, geri tepecek göreli başarılardır.

Küresel kapitalizm yer küre sömürü ilişkilerinin düzenlenmesine el koyarken dünyaya nimet dağıtacağının müjdesini vermekte, işsizliğin ortadan kaldırılacağı, yaratılacak refahtan toplumunbütün kesimlerinin ortak yararlanacağı ve yoksulluğun tarihe karışacağını, ulusal sınırların kaldırılacağı ve savaşların biteceği ve her türlü toplumsal adaletin yeniden inşa edileceğini müjdelemişti.  Küresel kapitalizmin bu manifestosunu galiba şöyle okumak gerekecekti: Parçalı görünümlü ulusal kökenli tekelci kapitalizmin en kaymak tabakaları ulusal kökenlerimize bakmaksızın “finans oligarşisi” olarak sermayenin yer küre egemenliği için yönetime el koyuyoruz.” Gerçi bu ifade ediliş biçimi 12 Eylül generallerinin açıkça söylemekten imtina ettikleri “kitlesel eylemlerle, grevlerle,  kapitalizmin geleceğini tehdit eden devrimci kalkışmayı önlemek için”yönetime el koyuyoruz demek yerine abuk sabuk gerekçeler ileri sürerek faşizmi inşa etmeleri ile aynı gerekçedir.

Küresel kapitalizmin birinci gerekçesi kan emmekten kene gibi şişen ve mevcut ulusal sınırlara sığmayan sermayeye bütünleştirilmiş pazarlar aramak, merkez kapitalist ülkelerde “ sıkı ulusalcı burjuvazinin burnundan kıl aldırmadığı ulusal egemenlik haklarının” kullanımını da ortadan kaldıracak şekilde kotardığı kapitalizmin merkezi yapısını yer kürenin diğer ülkelerine taşınma sürecinin tamamlanmasıdır.

İkinci gerekçe ise bu sürecin tamamlanmasıyla yine parçalı görünüm arz eden geri bıraktırılmış ülkelerde hegemonya kuran ulusal kökenli tekelci kapitalizmin gücünü kırmaktır.

Dünyaya “demokrasi” vaat eden küresel sermayenin 21, yüz yılbaşlarındaki icraatları hatırlanmalıdır: Farklı etnik ve dinsel duyarlıklar kaşınarak Balkanlarda başlatılan “ulusal sınırların” ortadan kaldırılması, kolay yönetilebilecek “ beylikler” oluşturulmasıyla başlayan süreç, Orta Doğunun kendine has ve kullanılmaya uygun “Baasçı” ülkelerine “demokrasi getirme” ve bu ülke halklarını “despot yöneticilerden” kurtarma adına Irakın, Suriyenin, hedefteki askeri işgal yoluyla parçalanmasıyla devam etmektedir.

Küresel kapitalizmin enkazı gerek Irakta gerekse Suriye’de nüfuz sahibi olmaya ulusal kökenli tekelci burjuvazi –ABD, Rusya v.b- küresel sermayenin “sofra artıklarıyla” yetinmek durumundadır. Leşlerden önce aslanlar doyar, çakallar leşten geri kalanla yetinir.

Bu bölümde özellikle Suriye ve ırakta boy gösteren farklı kapitalist ülkeler arasındaki çelişkiden bu güçler arasında bir savaş beklentisi içine girilmiştir. Gerekçe olarak, ABD nin kapitalist sistemdeki etkinliğini kaybetmesi ile bu boşluğu Çinin doldurması, Rusyanın, Japonyanın bu pazarlardan pay talep etmesi gösterilmektedir. Kapitalist sistemin müfettişi ABD nin kapitalist sistem içinde gücünü ve etkinliğini kaybetmesinin nedeni, bu etkinlikte belirleyici olan ulusal kökenli ABD tekelci kapitalizminin küresel kapitalizm karşısında ikinci lige düşmesidir. 20. Yüzyılın ortalarında kapitalist sistemin egemeni İngiltere’nin sistem üzerinde egemenliğini kaybetmesiyle bu egemenlik ABD ye geçmişti. Bu kapitalizmin bulunduğu aşama itibariyle mümkündü. Adı edilen dönem tek tek ulusal kökenli tekelci kapitalizmin egemenlik dönemidir. Birinin zayıflaması diğerinin güçlenmesinin sebebidir. Küresel sermaye parçalı kapitalizmin egemenliği değildir. Ulusal kökenleri gelişim sürecinde silinmiş, herhangi bir ülkeye aidiyeti söz konusu olmayan “finans oligarşisinin” ittifaka dayalı egemenliğidir ve bu egemenlik kapitalizmin yakın döneminin egemenleri ulusal kökenli tekelci kapitalizme rağmen ve onu da etkisizleştirerek yutmuş olan küresel kapitalizmindir. Bu anlamda Çin kapitalizmi “ ulusal kökenli kapitalizm” olarak değerlendirilemez. Çin kapitalizmi, Batı kapitalizminin aksine devlet eliyle örgütlenmiş, geliştirilmiş ve aşama olarak Çin’i ve Çin’i simgeleyen Çin Komünist partisini ele geçirmiş küresel Kapitalizmi tanımlayan küresel finans oligarşisinin Asya’daki görünümüdür. Çin, faaliyet gösterdiği özgün koşullarda Merkez kapitalist ülkelerin AB si görevini yerine getirmektedir, yer küreyi Asya’dan kuşatan, Afrika ve Latin Amerika’yı pençesine alan ahtapotun koludur. Ancak, kapitalizmin egemen gücünün halen ulusal kökenli, parçalı tekelci kapitalist ülkeler olduğu ileri sürülürse tek tek kapitalist ülkelerin kendi adlarına Pazar paylaşımını savaşla noktalayacakları yanılgısına düşmek kaçınılmaz olacaktır.

Yer işareti koy Kalıcı Bağlantı.

Yorumlar kapatıldı.