Bayan Rice;
Size, “ açık mektup” yazma düşüncem, “Irak’a demokrasi getirme” düşüncenizin dünya kamuoyuna açıklandığı günlere dayanmasına karşın, iddia ve mesajlarınızı “aba altından sopa gösterme” olarak düşündüğümden, açıkçası “arenanın” bu denli kanlı olacağını kestirip, bu seyirlik oyundan vazgeçeceğinizi, kan ve kemik yığınlarından ibaret bir dekorda sahnelenen oyunun siz dâhil kimseye mutluluk getirmeyeceğini bildiğinizi umduğumdan, mektup yazma isteğimi bugüne değin erteledim.
Bayan Rice; mektup yazarının bir Türk komünisti olması, tepkiyi, “ küresel imparatorluğun kraliçesine karşı duyulan hazımsızlık” olarak geçiştirmenizi belki kolaylaştıracaktır. Şimdiye değin “ateşle oynadığınıza ilişkin” komünist olmayanların bile uyarılarına sırt çevirdiğinize göre, bizim uyarılırımızı da görmezlikten, duymazlıktan geleceğinizi, hatta gülüp geçeceğinizi de biliyorum. Böyle olmasına rağmen, yazılı ve görsel medyadan izlediğim yüzünüz-ne garip değil mi?- basbayağı bir insan yüzüne benzediği ve hatta derinizin renginden mensubu olduğunuzu düşündüğüm “kara derililerin” zulüm melanetten çektiklerini bilmemenizin olanaksız olduğunu düşündüğümden mektubu yazmaktan kendimi alamadım.
Bayan Rice; Şayet Psikoloji biliminden zerrece anlamış olsaydım çocukluğunuzu, genç kızlığınızı irdelemek isterdim. Bildiğim kadarıyla, sizin derinizin mensuplarına, bugün Dış İşleri Bakanlığını yaptığınız küresel imparatorluğun egemenleri Newyork’un ve diğer kentlerin arka sokaklarından başka yerde hayat hakkı tanımıyorlar. Siyahlar, itildikleri açlık ve yoksulluğun, dışlanmışlık ve aşağılanmanın açmazında, beyazlarla Harlemde hesaplaşıyorlar. Beyazların onlara reva gördüğü tek yaşam alanının uyuşturucu ve fuhuş, cinayet ve soygun olduğunu nasıl bilmezsiniz? Acaba diyorum Bayan Rice, çocukluğunuzun geçtiğini tahmin ettiğim Harlem benzeri yerlerden Dış işleri Bakanlığına kadar epeyce kat ettiğiniz mesafede, daha o yaşlarda Amerikan Demokrasisinin “linç” kültürünü akranlarınızdan daha çabuk öğrenip, “ en iyisini ben yaparım, linç edilmeyi yaşayarak öğrendim” diyerek hizmete atılmaya hazır olduğunuza dair “liyakat nişanı” mı sundunuz? Yoksa Amerikan Demokrasisinin, “hizmete özel” unutulmayacak bir prototipi misiniz? Yani yerküreyi, emperyalist-kapitalizmin çıkarları uğruna, kan gölü’ne, cehenneme çevirme görevini layıkıyla yerine getirenin rengine, cinsiyetine bakılmaksızın talip olduğu görevlerin verildiği şu “fırsatlar ülkesinin” kanlı çiçeği misiniz Bayan Rice? Psikoloji biliminden anlamadığımı söylemiştim, gördüğünüz gibi sizi çözmeye yardım edecek “derinlikli sorular” sormakta zorlanıyorum. Yoksa Bayan Rice, yoksa… Yoksa bir teknoloji harikası mısınız? Duygusuz, acımasız, ürpermeyen… Şayet Bayan Rice, bu değilseniz, ilkokulda, ortaokulda okuduğunuz tarih kitaplarında Neronun yüzünü görmezlik edemezsiniz… Aynaya bir bakın lütfen, Neronun yüzü, sizin suretiniz yanında ne kadar çocuksu, ne kadar da masum kalıyor.
Yazılı ve görsel medyada gördüğüm fotoğraflarınız şayet bir fotomontaj hilesi değilse, şakacının birisi bizi kandırmıyorsa, suretinizden “kadın” olduğunuz anlaşılıyor, yani yabancısı olmadığımız bir cinstensiniz. Anamız, kız kardeşimiz, eşimiz, sevgilimiz, kızımız gibi. Çocuğunuz/çocuklarınız var mı Bayan Rice? Komşularınız, arkadaşlarınız… Görmediğinizde özlediğiniz, sitem ettiğiniz, dargın olduğunuz… Mutluluk ve sevinçlerine ortak, acı ve üzüntülü günlerinde yanında olamamanın çaresizliğini hissettiğiniz… Kadın yüreğinden söz ediyorum Bayan Rice, Kadın yüreğinden… Hani, kanadı kırık bir serçeyi alıp göğsüne bastıran, gecenin bir yarısı miyavlayan bir kedinin karnını doyurmak için uykusunu bölen, rengine diline bakmaksızın bir çocuğun saçlarını okşamaktan haz alan, “kendinden vermeyi” ve zor durumda olanların yardımına koşmayı “insanım” diyebilmenin “olmazsa olmazı” bilen kadın yüreğinden… Çok değil Bayan Rice, birazcık “düşünme” gibi bir alışkanlığınız olsaydı keşke… Ya da ne bileyim, şayet etten kemikten ve kandan bir “âdemoğlu” değil de, bir teknoloji harikasıysanız, yaratıcılarınız tavşan dişleriniz ve sivri burnunuza gösterdikleri özen kadar beyninize birazcık düşünme yetisi monte etselerdi… Bunu bir düşünün lütfen, düşünen bir insan olmanızdan yaratıcılarınızın ne gibi endişeler taşıyabileceğini bir düşünün… Diğer kadınlar gibi bir kadın olabilirdiniz, çocuklarınız olurdu, arkadaşlarınız, dostlarınız… Halinize münasip evinizin bir köşesine yerleştirdiğiniz “ fiskos” masasında, arkadaşlarınızla kahvelerinizi yudumlarken, tadına doyum olmayan sohbetler yapar, arkadaşlarınızın ilk aşklarını dinler, sonra ballandıra ballandıra ilk aşkınızı anlatırdınız… Kim kiminle, ne nerede, nasıl türünden Amerikan paparrazilerine taş çıkartan dedikodularınız bölünmesin diye eşinizin eve erken gelmemesi için yarım aralık dudaklarınızla ve güler yüzünüzle dua bile ederdiniz. Ne bileyim, belki çalışıyor olurdunuz. İşten geç çıktığınız için tramvayı kaçırdığınızdan dolayı yürümek zorunda kaldığınız o ilkyaz akşamı yakalandığınız yağmurun ıslaklığını teninizde hisseder, başınızı gökyüzüne çevirdiğinizde gökkuşağı gözünüze takılır, gülümserdiniz… Belki de dar gelirli bir aile olurdunuz… Düşünsenize üç beş tane çocuğun bitmek bilmeyen istekleri, şikâyetleri, mızmızlanmaları ve kavgaları… “ hımmm” derdiniz, “babanız gelsin de bakın sizi nasıl şikayet edeceğim”.. Belki de ülkenizde bulunan bizim ülkelerin insanlarıyla komşu olur, çat pat öğrendiğiniz Türkçe ile bizim şairimiz –bakmayın siz bizim dediğime, o bir yeryüzü şairidir, kıskançlığımdan bizim diyorum- Nazım Hikmetten iki dize bile okuyabilirdiniz. “ Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine”… Dudağınıza yayılan tebessümün sizi dünyanın en güzel kadını yaptığına haklı olarak inanabilirdiniz… Sonra yazılı ve görsel medyayla aranız pekiyi olmasa bile, TV lerde Irakı kan gölüne çevirenlere lanetler okur, Afganistana şaşar, İsrail askerlerinin Kana katliamına okkalı bir küfür savurur, bu katilleri insan görünümlü yarattığı için tanrıya isyan bile edebilirdiniz… Daha ileri gidip, “Kapitali” merak eder, bir kucak sakalıyla Engels’i yedi yaşında bir çocuğa benzetip, Prudonun “mülkiyet hırsızlıktır” veciz deyişine bir kahkaha atar mıydınız?… Belki feminist olurdunuz… “Erkek egemen toplum” diye konuşmaya başladığınızda, benim gibi bu halinden şikâyetçi olmayanların kahkahasına yüzünüzü buruşturup nutkunuza devam ederdiniz… Şu son söylediklerimden emin değilim bayan Rice, fakat niçin olmasın? Nedim Gürsel’i tanımazsınız değil mi? Size içerlemiş Bayan Rice. 5Ağustos günlü Cumhuriyet gazetesinde sizin Brahms’sevdiğinizi, Piyanonuzun başına geçip Brahms seslendirdiğinizi yazmış. Okuduklarıma ve duyduklarıma inanamadım Bayan Rice. Ben de bir şaşkınlık bir şaşkınlık… Neyi değiştireceğini bilmediğim ve hatta hiçbir şeyi değiştirmeyeceğinden emin olama karşın, sizin savaşa, sömürüye, kana ve gözyaşına programlanmış bir teknoloji harikası olduğunuza ilişkin bütün tereddütlerimi yendim. Yoksa bunca vahşetin mimarının Brahms dinlemesi, piyanonun başına geçip Brahms çalması nasıl açıklanabilir? Mesela Bayan Rice, Brahmsın “Ay ışığı sonatı”nı dinlerken nasıl bir ruh haline giriyorsunuz? Duygusal, çıtkırıldım, dünyanın neden çiçek bahçesi olmadığına hayıflanan, savaşa ve yağmaya, insan eliyle gerçekleştirilen toplu kıyımlara, açlığa ve alçaklığa bir anlam veremeyen rafine ve imrenilecek bir kadın mı? Yoksa Bayan Rice, “Ay ışığı sonatını” dinlerken Afganistanlı Burkalı genç bir kadının, imalatınız bombalarla parçalanmış bedenine aldırmaksızın, kolları bacakları parçalanmış bebeğini göğsüne bastırırken, badem rengi gözlerini son kez gökyüzüne dikişini hayal edip, Irakın üzerine yağan bombalarla panik halinde kaçışan ahalinin telaşına bayılıp, Kana sokaklarını kan ırmaklarına çevirmenin hazzıyla kendinizden mi geçiyorsunuz? Daha çok Brahms daha çok kan, daha çok Brahms daha çok kan, daha çok Brahms daha çok kan… Sakin olun Bayan Rice, coşkunuzu anlıyorum ama piyanonuz bu gerilime dayanamayabilir, maazallah kopan bir parça suratınızı değiştirebilir. Çok üzülürüz Bayan Rice, çoook…
Lübnan/ Kana trajedisini takip eden günün hemen ertesinde “yeni bir Orta doğunun zamanı geldi” diye buyurmuştunuz ya, hislerime nasıl tercüman oldunuz bilemezsiniz. Aslında bunu yersiz bir övünme olarak görmeyeceğinize ilişkin hoşgörünüze sığınarak söylüyorum, taa 1970 li yıllarda – Bayan Rice, bunu ilk söylemeyi ne kadar çok isterdim, neylersin o zaman 12 yaşındaydım ve aklım böyle şeylere ermezdi ve Allahtan bizim ülkemizde bu yaşta “ ülke savunması” için çocukları silah altına almıyorlar- bizim ülkemizin devrimcileri de “yeni bir orta doğunun zamanının geldiğini” söylüyorlardı. O zaman da sizin hık deyiciniz İsrail nam devlet Tel Zaatar,Şatila kamplarına ha bire bomba yağdırırlardı ve bizim ülkemiz devrimcileri Filistin halkının yanında savaşmak için Filistine giderlerdi. Ve “ Yeni bir orta doğunun zamanının geldiğini” söylerlerdi. Ne tesadüf değimli Bayan Rice, siz de otuz yıl sonra aynı şeyleri söylüyorsunuz. “Yeni bir orta doğunun zamanı geldi”… Bayan Rice, sözcükleri bile aynı olan bir cümle ile ne kadar da farklı şeyleri, ne kadar farklı öngörüleri ifade etmişiz. Sizin “ Yeni bir orta doğunun zamanı geldiğine ilişkin” müthiş ve derin tespitinizin “yerkürenin küresel kapitalizm adına cehenneme çevrilmesi” olduğuna ilişkin ikimizin de kuşkusu yok Bayan Rice. Temsilcisi olduğunuz sistem tarih sahnesine çıktığından beri yeryüzünü cehenneme çevirdi, Toplu katliamları, vahşeti, işkenceyi tahvil ve hisse senetlerine bağladınız, daha çok kazanmanız demek daha çok ölüm demekti. Sömürmek için öldürdünüz, öldürmek için sömürdünüz. Bayan Rice, galiba aynı şeylere inanmıyoruz. Siz tarih bilgisinden yoksunsunuz, ben tanrı inancından. Fakat düşünün Bayan Rice, aralık dudağınızı öne uzatarak ve beyaz tavşan dişlerinizin tümünü gösteren bir kahkahayla gülerek ve mevcut sıfatınızla, “Yeni bir Orta doğunun zamanı geldi” derken, kastettiğiniz Orta doğunun “yeryüzü kaçınılmaz şekilde herkesin olacaktır. Bütün sınırlar kalkacak, insanlar yüzyıllardır felaketlerin, açlığın kıyımların nedeni olan savaştan ve sömürüden geri dönülmez biçimde kurtulacaktır. Açlıktan kaburgaları sayılan Afrikalı çocuklar, Otuz yaşına gelmeden ihtiyarlayan kadınlar, kırkına basmadan ölen insanlar üzerine iktidar inşa edenlerden elbirliği ile kurtulacağız. Evlerimize kilit vurmayı gereksiz bulacağız, tenimizin rengi, dilimiz, inancımız birbirimizi incitme sebebi olmayacaktır, Ortadoğu halkları da herkesin huzur ve barış içinde yaşadığı, dünyanın en uzak köşelerinin komşu evi bilindiği, çocukların 12 yaşında silah altına alınmadığı, sömürünün adının unutulduğu bir dünya içinde hak ettikleri yeri alacaklardır” demek istemiştim diyebilseniz, eminim tanrı günahlarınızı, insanlık- o, büyük insanlık- suçlarınızı bağışlayacaktır. Hem, bunu demekle bir kehanette de bulunmuş olmayacaksınız ki, bir mutlak zorunluluğu dile getirmiş olacaksınız sadece Bayan Rice… Yeni bir orta doğudan kastınızın “savaştan ve sömürüden, işgal ve yağmadan uzak, halkların barış içinde yaşadığı bir orta doğu” olduğuna ilişkin bir inançta olduğunuzu beyan etmenizi inanın sizin adınıza sizden çok istemekteyim. Sizin “Olimposun savaş kışkırtıcısı tanrıça Hera” olarak, bir ölüm meleği olarak nitelenmeniz, bir insan olarak beni üzer Bayan Rice, benimle birlikte başkalarını da üzer. Siz, ölüm meleği olamazsınız Bayan Rice, size “aşk meleği”, Afrodit olmak yakışırdı. Bu çirkinliği lütfen üzerinizden atmak için bir şeyler yapın, hemen, ertelemeksizin. Ben anneyim deyin, ben bir kadınım deyin, ben piyanomun başına geçip Brahms seslendiriyorum deyin Bayan Rice, Filistinlilerden, Lübnanlılardan, Vietnamlılardan… Açlığa mahkûm ettiğiniz ve ölümü reva gördüğünüz bütün dünya halklarından af dileyin, özür dileyin Bayan Rice. Bu halinizle, Nazilerin, hani şu meşhur ölüm kamplarında, ilericileri, devrimcileri, çingeneleri, Yahudileri… Yani kendilerinden olmayan herkesi fırınlarda yakarken, çığlıkları bastırmak için Wagner’in müziğini yüksek sesle çalan SS şeflerini, İşgal planları yaparken Beetowen dinleyen Hitleri anımsatıyorsunuz. Bayan Rice, insanlık size yalvarmayacak, adınız ölümle eşdeğer olarak anılacaktır. Bir gün, sokaklarında Brahms ve Wagner çalınan insanlığın ortak dünyasına yolunuz düşerse, size soframızda yer açmak, hoş geldiniz demek isterdik Bayan Rice. Lütfen ellerinizi yıkayın.