Devletin karakteristik özelliğini, kapitalizmin değişik aşamalarındaki yapısal durumunun belirlediği, siyaset biliminin de genel kabulüdür. Siyaset biliminin genel kümelenmesi için de bu görüş her ne kadar genel kabul görmekte ise de sorun, kapitalizmin nereye gittiği ve sınıfların devlete karşı tutumları konusunda burjuva siyaset bilimi ile Marksist siyaset biliminin ortak bir noktada buluşmadığı da açıktır. İrdelenen konunu içeriği aynı kaynaktan beslenen burjuva siyaset bilimcilerin ne dediği ile ilgili olmayıp, devrimci hareketlerin sınıf mücadelesini yönlendirmeleri ile ilgili olduğundan, soruna bu açıdan bakılacaktır. Öyle ki kapitalizmin aşamalarda uğradığı işleyiş değişikliği sınıf mücadelesinin örgütlenme ve mücadele biçimlerini, ittifaklarını, taktik ve stratejilerini de belirleyen temel bir etmen ise, sermayenin bu günkü aşamasında devlet ve sınıflar sorunun da doğru kavranması gerekmektedir.
Kapitalizmin toplumsal yaşamı belirlemeye başladığı ve kapitalizmin aşamalarındaki farklılığı oluşturan temel faktör sermaye birikim rejimidir. Sermaye birikim sisteminin değişimi kapitalizmin işleyişindeki aşamalardaki farklılığı belirlemekle kalmayacak, toplumun siyasi tercihlerini, yaşam biçimini, ekonomik ve kültürel tercihlerinin de belirleyicisi olacaktır.
Sermayenin birikim sistemine göre gösterdiği değişiklikleri, serbest rekabetçi dönem kapitalizminin sermaye birikim sistemini ulusal sermaye, tekelci kapitalizm döneminin sermaye birikim sistemini uluslararası sermaye ve küresel kapitalizm döneminin sermaye birikim sistemini de uluslar üstü sermaye birikim sistemi olarak özetlemek gerekmektedir.
Ulusal sermaye ve tekelci sermaye dönemine ilişkin devlet ve sınıflar arasındaki ilişki ve çelişkiler önceki bölümlerde irdelenmiştir.
Tarihsel bir olgu olarak kapitalizm hemen ortaya çıkmamıştır ve ekonomik, siyasi ve kültürel egemenlik biçimlerinin toplumsal sonuçları da toplumda derhal kabul görerek toplumsal yaşam biçimi haline gelmez. Yeni, eskinin rahminde tohumlanır. Bir süre rüşeym halinde gelişmesini sürdürür. Objektif koşullar yeninin doğumunu hazırlar ve yeni topluma ayak basar. Bir süre eskinin bağrında ve eskinin egemenlik biçimi altında kalarak gelişmesini sürdürür, eskiyle iç içe yaşar. Ayaklarının üstünde duracağı güce ulaşınca eskiyle çatışması başlar. İlkel toplumdan köleci topluma, köleci toplumdan feodal topluma ve feodal toplumdan kapitalist topluma geçiş, mülkiyetin el değiştirmesine dayalı süreçlerdir. Sınıflı toplumlarda değişimin genellikle evrimsel süreçle gerçekleştiği görülmektedir. İngiliz Burjuvazi de feodalizmi alt ederken evrimsel süreci izlerken, Fransız burjuvazisi tarihin genç sınıfı burjuvazinin sınıfsal zoru gücünü kullanarak kapitalizmin ekonomik ve toplumsal sistemini kurmuşlardır. Kapitalizme geçiş sürecinde, tarihsel dönüşümlerin zaman zaman evrimsel yollardan, zaman zaman toplumsal devrim yoluyla gerçekleşmesi mümkünken, acaba kapitalizmden sosyalizme geçişin de evrimsel yoldan gerçekleşmesi mümkün müdür?. Yukarıda değinildiği gibi sınıflı toplumlarda birinden diğerine geçiş mülkiyetin ortadan kaldırılması değil, mülkiyetin el değiştirmesidir. Sosyalizmin amacı komünist toplumun inşasıdır, yani özle mülkiyetin ortadan kaldırılarak toplumsallaştırılmasıdır. Bugünü değin yaşanan devrimci pratiklerde burjuvazinin barışçıl yollardan iktidarını işçi sınıfına devrettiği görülmemiştir. Sınıflı toplumlarda kapitalizme kadar olan süreçte, yeni sınıfların eski sınıf ve egemenlik biçimlerine evrimsel yoldan son vererek kendi egemenlik sistemlerini kurmaları mümkün iken, özel mülkiyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan işçi sınıfının burjuvaziden iktidarı evrimsel yoldan devralması şimdiye değin mümkün olmamıştır ve bir örneğine rastlamak da mümkün değildir. Bu açıklamayı yapmamızın amacı işçi sınıfının iktidarı nasıl ve hangi yolla elde edeceğine ilişkin bir tartışma ortamı yaratmak değildir. Kapitalizmin tekelci aşamadaki uluslararası sermaye birikim sisteminde oluşturduğu uluslararası kurumların küresel dönemdeki usular üstü sermaye birikim döneminde, birikim sisteminin özelliğine göre değişip dönüşerek küresel sermayenin yapısına uygun hale getirildiğidir. Bu açıklamadan çıkan sonucun, tekelci sermaye ile küresel sermaye arasında bir çatışmadan mı söz ettiğimiz sorulabilir. Cevabımız evet, genellikle ülkesel kökenli tekelci sermaye ile ülkesel sınırları yıkarak küreselleşen sermaye grupları arasında amansız bir çelişki ve çatışmanın sürdüğü sonucuna varılmasının doğru bir tespit olduğunu düşünmekteyiz. Bu çatışmanın küresel kapitalizm dönemindeki belirtileri açıklanmaya çalışılacaktır.
Küresel kapitalizmin anası tekelci kapitalizmdir. Ülkesel egemenliğe dayalı kapitalizm, tekelci aşamaya ulaşması ile ulusal sermaye birikim sisteminden uluslararası sermayeye birikim sistemine geçmiştir. Tarihsel gelişim iç içe zincir halkalarının birinden diğerine geçişidir. Bir önceki halka olmadan bir sonraki halka da olmayacaktır. İkinci halkanın ebesi, doğurganı da birinci halkadır. Zincirin halkalarının birinden diğerine geçişle sürecini tamamlayan halka ölür, devre dışı kalır. Ancak zincirin halkaları da sonsuz olmayıp, sınırlı sayıda olduğundan zincirin tamamı miadını doldurduğunda öncekinden farklı yeni bir zincir toplumsal yaşamı belirlemeye başlar. Tıpkı canlı bir organizma gibi, toplumsal kurumlar da, sistemler de canlılar gibi sembolik değerlerini bir süre sürdürseler de tarihsel süreçlerini tamamlayarak yok olup giderler.
Kapitalizmin ülkesel egemenliğe dayalı tekelci döneminde sermayenin uluslararasılaşması sonucu, ülkesel temelde örgütlü kurumlar tekelci kapitalizmin ihtiyaçlarına cevap verir yeterlikte iken, sermayenin uluslararasılaşması ile uluslararası sermayenin ihtiyaçlarına cevap verecek, işleyişi düzenleyecek kurumlara ihtiyaç duyulmuştur. Bu kurumların oluşmasına gerekçe olarak ikinci paylaşım savaşının sonuçları gösterilmiştir. Bir yandan Sosyalist blokun kapitalizm üzerinde oluşturduğu ve kapitalizmi tehdit ettiğine ilişkin gerekçeler gösterilerek kapitalist sistemin savunma örgütü olarak askeri alanda NATO, diğer yandan savaşın yıkıcı etkisinin ortadan kaldırılması olarak gösterilen, asıl amacı ise sermayenin yeni yatırım alanları bulmasına yönelik olarak oluşturulan ve uluslararası sermayeyi yönlendirecek, direktörlük edecek İMF nin kurulması ile bu kurumların arkası gelecek, Dünya Bankası, Dünya Ticaret örgütü, daha ileri aşamalarda AB nin kurulması ile tekelci kapitalizmin bir üst dönüşümü küresel kapitalizmin ana rahmine düşmesinin göstergeleridir. Ancak 21. Yüzyılın ortalarına kadar kapitalist sistemde egemen olan tekelci kapitalizm olup, küresel kapitalizm henüz doğum aşamasındadır. Yani tekelci kapitalizmin uluslararasılaşan sermaye birikiminin ihtiyaçlarından doğan uluslararası kapitalizmin kurumları 21. Yüzyıla başlarında etkinliği küresel kapitalizme kaptırmıştır. Devlet de kapitalizmin bu aşamasına göre yeniden yapılandırılmıştır. Devlet-Sınıf ilişkilerinin belirleyicisi, kapitalizmin gelmiş olduğu küresel aşamadır. Bu aşamanın özellikleri doğru kavranmadan, devlet-sınıf ilişkileri ve çelişkileri, buna bağlı olarak sınıf mücadelesi doğru bir hat üzerinde örgütlenemez, yürütülemez. Tekelci kapitalizmin mutlak egemeni tekelci burjuvazinin egemenlik aracı devletin küresel kapitalizm dönemindeki durumu irdelenmelidir. Sonuçta sınıf mücadelesi, egemen devletin sömürü ve baskısı altındaki işçi sınıfının ve yine sömürü çarkının içindeki halk katmanlarının devlete karşı mücadelesinde saydamlaşacaktır. Devam eden bölümde devletin küresel kapitalizm dönemindeki görünümü üzerinde durulacaktır. Kapitalizmin küreselleşmesi ile ekonomik egemenlik alanlarını küresel uluslar üstü sermayeye kaptıran tekelci burjuvazi siyasi egemenlik alanlarında hala ülkesel mutlak gücünü korumakta mıdır? Bu soruya verilecek cevabın devrimci hareketin örgütlenmesi ve yürütülme açısından önemi nedir? Bu sorulara yanıt aramak için küresel kapitalizm döneminde devletin yapısına yakından bakılması gerekir.